3 Aralık 2010 Cuma

c.

yan odadan mp3 sesleri

soğukkanlılıkla...
enter!!!!

şimdi
ve sonra kiloları aldık
sağlıklandık

yanaklarımız al al..

gürbüzüz

biz...

bu muydu
sağ elimin sana benzeyen boşluğundan
bana kalan

bi dolu sağlık
kırmızı yanaklar


senle olan gözaltlarım
...
zafiyetım
beceriksizliğim



hallediyorum şimdi
kendimi kendimle
YÜREĞİM Bİ yıldız GİBİ BAĞLANDI SANA


bu nasıl bi cümle
sabah alacasında
kışın hemen öncesinde


bir leş kargası gibi oturuyorum...

....
...

avlayacak bişiy de yok!...

yalnızım...

yaşam:)
..VE BEN EN ÇOK atları..atları..atları...SEVDİ..m

baban telefon numaranı istedi

seni arayacakmış


..VE BEN EN ÇOK atlarını SEVDİM

uzun ovalarda uzanan

EN SON onun benim yaşımdaki haline benziyodum

TA Kİ iki sene önce de ÖYLEYDİ

sanırım
VE KORKARIM Kİ


iki....SONRA DA...

onun atları beni sakinleştirird..
herkesin buna ihtiyacı var...
SAKİNLEŞMEYE...
biraz


benim de...sakinleşmem iyi olacak..

telefonları açmıyorum
baştan sonunu bildiğim konuşmalara girmiyorum...

bir yerlerde annem...bir yerlerde sen..
ben şimdi nerelerde..
atları seviyorum
esrar inlerine gidiyorum anne

bir gün tüm bu cümleleri daha önce edilmiş

sana söylemişim gibi farzedeceksin...
oysaşimdi yanımda
henüz beni sevmeyen bedenin

daha ne kadar ki çıplaklık
al sana bu kadar yara
bu kadar kahkaha

kelimeyi hisset
uyan da
tekrar sev beni

sonra tadacağının bedelini şimdi öde

bu muydu
çocukluğumuzda dilediğimiz

senle benim

göztepe tarhan koleji
iki kız kedi
kanında olan zehir
ya da gençlik

budur öldürecek olan beni
tek kişiliğim
budur...

moda...
bir cadde
halen yaaşıyorum
ve taksiler tarafından farkediliyorum

daha ne istedim ki...

daha ne
pianosuyla oynayan
aynı bir oğlan çocuğu ile oynar gibi....


öteki mİ?

o kendini facebook statülerine savurdu
nerelerde kapışıyor
nerelerde uzlaşıyoruz
bilmiyoruz...

birşeyler biliyorum..
bazen senin hakkında bazen kendim

bazen bütün skandalları bu zamanın

bazen bir deniz kızı efsanesi..

bazen hiçbişiy...


KENDİNİ GÜZEL GÖSTERMEYE ÇALIŞMA
buna ne bu yakanın ne de karşının barları yetmez


"kendini lezzetli hale getir!!!" diyor
"kendini lezzetli..."

oysa mısırlı biz arkadaşım vardı
bana susmamı söylemişti
bana onların hep birşeyleri bildiğini söylemişti..

şimdş...anlıyorum...

eskiden...anlamazdım...

UYKUNDASIN YİNE SEN
senin uykunda yazıyorum hep...


küllük, ayakların..
benim kelimelerimin yanında
taptaze, öfkeli, sepsert...

...ve ben taziyelerde...

25 Kasım 2010 Perşembe

olduk

hep aynı şeylere takılmadan bir şey oluşturulamıyor

yüzümde yakalıyorum şimdi yine
onbeşindeki sivilcemi
O
BANA
KENDİSİNİ
UYKUSUNDA
GÖSTERDİ

DAHA NEYE
CESARET EDEBİLİRDİ

O BANA UYURKEN KENDİ UYKUSUNU
BEN
DİNLENDİM
AYIK
AYIK

ayakkaplarını giy ayakların üşüycek
uykusunda üşüyenlerdin
uykunda gördüm seni

kim

dönerek karanlıklara ilerleyen bir spiralden
dönerek ilerleyerek
inerken...

karanlıklara doğru...

küllük,
ayakkabıların
yatağın yanında

bir adam sana sorarken
bana benzeyen benimle aynı bir adam
sana sorarken
sorabilirken
"beni sen de..?"
diye sormayı becerebilirken

ayakkabıların,
küllük
yatağın...
yatağınınIN tam yanında duruyor.

bana benzeyen adamın dudaklarıyla
omzunda
bir adam..
bir oğlan...yarımı kalmış bir kucaklaşma
sadece bende yarım
sende hiç planlanmamış
tasarlanmamış olan daha...
işte burada başlayan bir oyun
bu DA
bir oyun...

aramızdaki günleri sayıyorum
aramızdaki saatleri

uykunda izliyorum
uykunda yüzüne bakabiliyorum

buna cesaret edebiliyorum

yüzüne bakmaya uykunda cesaret edebiliyorum

"bu bir şey!" diye bağırıyor
sana doğru koşuyorum

bir şey bize engel olacak
bu ben de olabilirim
sen de...
olabilirdin...

bunun riski ile

karanlıklara doğru ilerleyen spiralden aşağıya doğru ilerliyorum...

kim?

17 Kasım 2010 Çarşamba

YAYLILAR GİRİYOR
YAYLILAR GİRİYOR
EN SONUNDA

"bat for lushes" için

yanyana yürüyoruz
birbirimize bakmıyoruz
içimizdeki saatin alarmı çalıyor
her adımımız bir vuruşa denk geliyor
bir şarkı olarak yürüyoruz

bir kız hayattan ne beklerse onu bekliyorum senden
biraz güven biraz özgürlük biraz dokunmak
fazlası değil
azı da
değil ama

yüzünde senden daha yaşlı biri var
o karşılıyor sabahları beni
hoşgeldinliyor
huysuzlaştırıyor
benim yüzümdeki ergen birini

tam olarak ne

16 Kasım 2010 Salı

bayram sabahı/g.a'a...

orada
o tahta odada
bir siluet
omuzlarından bir şeyler yere dökülürken
bir şey
yüksek sesle kendi ismini gevelerken
bir siluet
gölgesi arkasında kendinden büyük
bir şey...
o tahta odada...
senle sen arasında bir yerde
yüzü bana benzeyen bir siluet...

güzeldin ama gitmen kolaydı...
sayfaları dolduracak bir sebep arıyorken
rastlaşmıştık...

sen bir anlam arıyordun ben biraz tenha...
ardında onlarca sahne var
şimdi onları bulacağım

bayram ıssızlığı güz gününe o kadar yakıştı ki
bu şarkı gibi akıyor içeri anlam yüklediğim güzelim

seni bilmem ama benim sende aradığım;
uzun zaman önce kaybettiğim bir oyun alanı...

14 Kasım 2010 Pazar

"eylemsi"

sabahları geliyor
başımın ucunda yüzüme üflüyor

bu eylemi bitirmek için eyleme başlamam lazım...
eyleme başlamadan bir an önce
bir "an"ı önce...

işte o an sabahları "sen" geliyorsun.

kendimi şehir içi otobüslerde unutulmuş bir şemsiye gibi buluyorum
tam o an öyle hissediyor olmamın eylemini görüyorum

mutfak masasının üzerinde bırakılmış ve kurumuş yarım dilim ekmeğin "oluş"unu
duygu sömürüsü olmadan yapmaya gayret ediyorum....

"aşk"sız sanat olmuyor,
her eylemimin başında...
mutlak bir "sen"e yönelmeden
biri tarafından unutulmuş olduğunu hayal etmeden olmuyor...

unutulmak için unutacak bir "sen kişi"sine gerek var

işteş bir eylemi tek kişi doğaçlayınız=sevişmek
ne kadar komik yaratılmışız
birilerinin gülme ihtiyacını gidermek için sanki...

işte o zamanlar sabahları "sen" geliyorsun...
yüzüme üflüyorsun...

üflerken...
aklıma geliyor...
bişiy...

13 Kasım 2010 Cumartesi

doluluk
falan filan
işte öyle yani
bilmediğimiz hikayelerden değil yani
bildik
bildiğin tanıdık
eski
falan filan
şehrin o noktasından da güzel gözüküyorsun
şehrin bu noktasından bakınca şimdi...
buradan
da
güzel kokuyorsun...

şarkılar kovaya dolmaya başladı
seçimlerinin kenarını parlatmaya başladım
kibiri sana yakıştırmaya başladım...
hayra alamet mi bunlar...

ayaklarını giyiyorsun
ayakların üşüyor
kışın iinden kafan uzanıyor...

gülümsüyoruz moda'da...
bahariye'de
gülümsüyoruz

beni zor bir durumdan kurtarman için orada durman yetiyor
kibiri
yakıştırıyorum
sana...

tarhan kolejinin orda iniyorum dolmuştan
şehrin içinde bir yerde duran yüzüne bakıyorum
bir yerde duran bir yüze doğru bakıyorum

bakacağım yeri bilmenin mutluluğu ile gülümsüyorum...

3 Eylül 2010 Cuma

better things are on their WAY, BITCH!!!!

bunu kendi kendime yüksek sesle tekrar ediyorum
...aynı yazıldığı gibi söylüyorum
CAPS LOCKı ve ün!emi ile oynuyorum...

bir tekerleme olarak ç harfi kalana kadar ağzımda
yineliyorum...

2 Eylül 2010 Perşembe

...bu saatler uyanmanın saatleri değil..
bunlar uyumanın saatleri....

herşeyi elinden düşürüyor
o derece sakar
o derece kendisi konusunda beceriksiz...

dün geldi
hayatıma girdi
elini kolunu nereye koyacağını bilemez tavrıyla ilgimi çekti
oturduk konuştuk
pek konuşmadı
gözlerini yerdeki fayanslara dikti
arada bir bana baktı
bakmasaydı?
daha mı iyi olacaktı?

sonra sabah
arkadaşlar dostlar
ahenk içinde bir sonbahar sabahı
nemli

aklıma gelmedi hiç
hiç hakkında düşünmedim...

ağlamaya başlamak için bir sebep arıyordum
hava kararmıştı
onu düşündüm ağladım

iyi de gelmedi kötü de
bu solo nasıl birşey olacak
boşlukla kovalamaca oynanmaz cümlesi dışında bir halt bilmiyorum

....

The power of orange knickers
The power of orange knickers
The power of orange knickers
Under my petticoat
The power of listening to what
You don't want me to know

Can somebody tell me now who is this terrorist
Those girls that smile kindly then rip your life to pieces?
Can somebody tell me now am I alone with this?
This little pill in my hand and with this secret kiss
Am I alone in this...

A matter of complication
When you become a twist
For their latest drink
As they're transitioning

Can somebody tell me now who is this terrorist
This little pill in my hand that keeps the pain living
Can somebody tell me now a way out of this -
That sacred pipe of red stone could blow me out of this kiss
Am I alone in this...

Shame shame time to leave me now
Shame shame you've had your fun
Shame shame for letting me think that I would be the one

Can somebody tell me now who is this terrorist
This little pill in my hand or this secret kiss
Am I alone in this kiss
Am I alone in this kiss

29 Ağustos 2010 Pazar

..upuzun bir koridordan geçmeye niyetlenmiştim
evdeydim
dışarıdaydım
orada ve buradaydım...

birinin elimi tutması için bekliyor ve walkmanli günlerimi düşünüyordum...

herşey olur herşey geçerdi
hepsi biter hayat kalırdı...

cebimin ekranında kendi kuyruğunu kovalayan bir yılan...

herşey beni imliyor hayatımda...

evden çıkıyorum
dışarıdan çıkıyorum
insanları geçiyorum

bir boş istanbul sabahının içine tüküreleceğimi bilerek
o kendini azarlar halime geri dönüyorum.

kendimden memnun olmuyorum
hayır

ben, olmuyorum...memnun olmuyorum...

pencereden akanlar bunlar..
yine taksideydim...

hareket eden bir aracın içinde yol alan sızı...
o katı sızı...
ellerim hiç kaskatı olmamıştı, bilemezdim..
başka türlü hareket edemezdim...

sekerek geziyorum
tek ayaklı br canlı gibi şehrin bu zamana ait meydanlarında
unutulmuş bir yarı tanrı gibi...

öyle dolanıyorum...
taksiler ayağıma giydiğim taksiler
ayaklarımın altında ayakkabı..izmarit lekesi dolu bir bergen şarkısı taksiler...

ben uzun bir yolu taksi yolculuklarına bölüp
bir yere varamıyorum

sonra pazar

"...ben şu an sinirliyim
benim şu andan sonra ne yapacağım hiç belli olmaz...

dün akşam bir yerdeydim, kapalı tribünde hep bir şey döner bilinir...

ikinci kaptan hatalı, çarkcıbaşı hatalı, tayfa hatalı...ulan hiç kaptan hata yapmadı da bu gemi niye battı????

seyirci entrikayı sezmeyi sever, görmeyi değil..."



bir futbol programının lafızları bile
yetiyor benim hayatımı çözmeye

27 Ağustos 2010 Cuma

mafia...

birini
sana karşı değil
hayata karşı
davranırken
izlemek...

sana göstermeye çalışmadığı
ama senin gördüğün
yan-larını
görmek

onun imgesini
gözünde
evirmek
çevirmek...

dün gece
hava serinledi...

sıcaklık geçmeye başladı
açık pencereden
mevsimin ilk
üstünü örtmeni gerektirecek
meltemi girdi...

3.gün

boşlukla kovalamaca oyna görevi verilen dansçının
sırf kendisinin gördüğü bir hortlak...

burger king'de kavga çıkıyor
bir dershaneli dayak yiyor...
moda'nın belaltı evlerinde iskandinav tarzı mobilyalar ve depresyonlar dolaşıyor
sonbahar vaat ettiği herşeyi
geldiği yerde unutarak aramıza katılıyor...

kah kah kah kahkahalarla gülüyorsun sonunda...
ama nolur artizlik yapma
ciddi ciddi samimi ol tamam?
sonra sekiz sayı boyunca dur ama saydığını belli etme
sonra düş kalk bir daha düş
kenara gel el salla

anladın mı
tamam?
hadi başlayalım...

23 Ağustos 2010 Pazartesi

a duo for us again...

hiçbir şey, alışmak kadar acıtmıyor sanırdı...
sanırım kanamıyor artık.
ne birşeye ne de birşeyden...
kanamıyordu sanırım artık...

"parkur" üzerine düşünüyorum...
bir ilişki olarak "parkur" aşmaya çalışmak
parkurları aşmak ya da aşamamak...

her zamanki gibi "aşamamak" durumu "aşmak" durumundan daha çekici geliyor...

21 Ağustos 2010 Cumartesi

a solo for "green grass"



ilkel olan ne varsa, ona dönesim vardı...
moda bunun için iyi bir yer değildi....

ilk sarı araca atladım
kalabalığın yeterince gürültüü olduğu bir yere kadar sürmesini
beni orda indirmesini
ama önce radyodan green grass çalan bir radyo bulmasını söyledim
şöföre

buldu

o an aşka benzer bişiy yaşadık...

ben genelde aşka benzer şeyler yaşayan bir oğlan değilim...

limanlarda ya da parklarda ya da ışıkların altında
aşka benzer şeyler yaşayan bir oğlan değilim



green grass çalıyordu
şehir şurup gibi camdan içeri akıyordu
benim içimde - sevdiğim bir yazarın tâbiriyle-bıçaklar çevriliyordu
aklıma gelen her cümleyi sanki ahmet kaya kuruyordu
bir çeker giderdim
bir vurur severdim
bir düşer gülerdim
o derece mert ve solcu bir hırka"m" vardı sanki üzerimde

işte taksici ben de bunu sevdiğini söyledi...
beni hep böyle kafası karışık görmek istediğini belirtti...
bu gecelik nostalji olsun diye gece tarifesine geçti...
hiç pazarlık yapacak gücüm yoktu...

yapmadım...

ben hiç pazarlık yapamadım sanırım...

aklımın içinde daha önce hatıratımdan çıkmayan bir şeyin ekskliğ vardı
ipi bırakılmış bir balon gibiyim
gibiydim...
green grass da bir şey kırılıyordu
bana ne hatırlatıyordu bu
hatırlayamadım

her ahmet kaya şarkısı gibi meydanda kalabalığa karıştım...
adımlarımın içinde şehirin yüzüne tüküren bir şey vardı
arkamda aşka benzer bişiy bırakmıştım
bir mike hammer romanı gibi tehlike doluydum
her yerimden beceriksiz bir erkeklik akıyordu

ben bunu daha önce yaşamıştım
diyorum
daha sonra yaşayacağımı da biiyorum