21 Kasım 2014 Cuma

bu tarafa doğru gelen uğursuz şey'ler 1.

"sana bu saatten sonra öğrenebileceğin ne kaldıysa,
- ama tam olarak, öyle yarım yamalak değil;
tam ve gerçek ismi ile öğrenebileceğin,
o ismi öğrenebilecek kadar
onu sevebilecek ve onu öldürebilecek kadar yakınlaşabileceğin ne kaldıysa -
işte tüm bunları sana bir gecede öğretebilirim." diyen bir yakışıklı kara kedi...

gecenin bir yarısında
herkesin kendini şehrin içine tükürülmüş bir balgam gibi hissettiği
bazı topraklarda,
yaşayanları, ölmüş olanları, iklimleri, kadîm kentleri
- ama ülkeleri değil ya da kanunları -
birbirine bağlayan duygu hatlarındaki kaymaların üzerine uzanmış,
sadece sırıtması kalana kadar gülümseyen
kara kedinin nerede bitip nerede gecenin başladığı anlaşılmıyor...
  -yalnız kendi duyduğu bir metronomun ritmi ile salınan kuyruk...

bir gece, bir kentin içinde bir yerde
kuru kalabalığın içinde
bir mitoloji ile karşılaştığını tek fark eden oğlan çocuğu
öğrenebileceği kadar sevebileceği
öldürebileceği ve öldürülebileceği kadar yakınlaşabileceği
bi'şiy arıyor...

    -herşeyin ardında duyulan, su damlasının çıplak taşın üzerine düştüğünde çıkardığı ses ile hareket        eden kuyruk...

insan, başkasında öğreniyor, başkasında öldürüyor...
yaşamın öldürebildiği kadarını öğrenebiliyor...

   "- gözlerinize bakabilmek isterdim...
     son kez...
     içinde hayatta asla göremeyeceğim tek manzarayı izleyen gözlerinizden o manzarayı izlemek      
     isterdim...
     benden uzaklaşan sırtınızın üzerinde ne kadar çok yüz gördüğümü,
     havada en son gülümsemeniz kalana kadar nasıl şeffaflaştığınızı,
     ama gülümsemelerinizin nasıl da asla gecenin içinden kaybolmadığını...
     size...bunları söylemek isterdim...
     gözlerinize bakabilmek isterdim."

bir mitoloji nedir ki,
birinin kendi içinde sürekli tekrar yaşadığı o büyük tramvanın
ezberlenmiş ve anlamını kaybederek grotesk bir form kazanmış
hayaletinden başka...

gecenin bir yarısı,
sokaktan eve süpürüebildiği herşeyle eve dönerek
sessizliğin o büyük gürültüsünü bastırmaya çalışan oğlanın
kucağında gece...
"sana bu saatten sonra öldürebileceğin
öğrenebileceğin ne varsa bu saatten sonra
ama tam anlamıyla
hepsini bir gecede verebilirim" diyen kedi, gecenin kucağında.




8 Kasım 2014 Cumartesi

parade / ateşler içinde



sabaha karşı,
kedilerin kuyruklarına tutunarak
geri dönüyor
ölü oğlanlar ve ölü misketleri
mezarlıklara...

bir savaş muhabiri gibi
biraz da gereksiziz...
kaydetmekten ibaret
şerh düşmekten
işte artık toprak
bir savaş muhabiri gibi
ölümlere şerh düşmekten ibaret...
şerh düşmekten ibaret...

"biz kuşaklar önce başladık buna...
biz..işimizi biliriz...
birini kurban etmeyi
ve sanki onu kurban etmemiş de elimizden düşürmüş gibi yapmayı,
biz onu bir buzdan kristal gibi
paramparçalamayı biliriz..."

ne anlama geldiğini bilmedikleri trafik işaretleri karşılıyor
oğlanları, hayaletleri ve kedileri...

aramızdan biri eksilmemiş gibi yapmayı,
onun boşluğunu doldurmak için
birbirimize sıkı sıkı sımsıkı sokulmayı biliriz biz...
biz havasız kalmayı ve havasız bırakmayı biliriz...

şimdiye kadar bilinen tüm uluslara ait marşları tersten çalarak yürüyorlar
bilinen herşeyi birbirinin içine geçirip bir bilinmezlik elde ederek

aynı anda üst üste binen;
dışarıdan korkunç bir karışıklık gibi gözüken
tüm o geçit törenlerinden biri olan ölü oğullar geçidi;
sabahın altısında tüm diğer geçitlerle
iç içe geçerek
kendinin dışında;
kendine benzeyen;
kendini aşan
kendinden ibaret olan
bir karışıklık gibi gözüken
"geçitler üstü"lük de kayboluyor...

ölülerin, öleceklerin, yaşama teğet geçip bir düşünce olarak kalacakların,
yanlış hatırlanacakların,...tüm her şeylerin geçit törenlerinin
o mükemmel koreografik kafa karışıklığının;
Tanrı'nın o mükemmel kafa karışıklığının
içinde
siz...
siz ... kedilerin ve kavalcıların geride bıraktığı...

müzik devam ediyor...
geçit töreni...ardında bir takım misketler ve başka geçit törenleri bırakarak devam ediyor...
iç içe
...
hep
...
iç içe...