9 Aralık 2013 Pazartesi

eskiden..sivas'tan...çifte minare'de...ellerim kaşınırken...


BOZKIR #1
...dünya değişiyor, ben de onun değiştiği yönde değişiyorum...bazen...bazen..ters yönde...bazen hiç...değişmiyorum...değişimin etrafı saran kokusunu koklayabiliyorum...benim kokum onun içinde değil...dış gerçeklikle aramda bir tül...yeni alınan elektronik aletlerin ekranlarının üzerindeki şey gibi...ardındakini gösteren ama onu dokunulmaz kılan bi'şiy....olduklarımı düşünüyorum...bir adam...bir çocuk...bir oğul falan filan...bi' çok şey..."senin" yüzünse olmak istediklerim ile olduklarım arasında duruyor..."senin" yüzün beni birşeylere imrendiriyor..."senin" yüzün aşka benziyor bazen...senin bana baktığın anlar bir kahraman olmak istiyorum, bir çocuk oyuncağı,ne bileyim neşeli bi'şiy...umut veren bi'şiy olmak istiyorum...o şey olmak istediğim an,onun dışında her şeye benziyorum.sen bana baktığında kendim dışında her şeye benziyorum...o an işte; işte tam o an hareketsiz kalıyorum. gözümün önünde dünya hâraretle hareket ediyor; şehvetle; dirençle; bir tür inançla...görmediğim ama hissettiğim bir strateji ile hareket ediyor...büyük resimde bir yere oturduğumu umuyorum; hiçbir şey yapmamamla; eylemsizliğimle....durağanlığımla. olduklarım; olamadıklarım ve olmak istediklerimle...senin yüzün işte...tüm bunların içinde; canımı acıtırcasına kendine dâirsin...( canının acıdığı zamanlarda çok dinlediğin sonra unuttuğun bir şarkıyı yeniden duyduğundaki karın ağrısı ! ) senin yüzün...dünya, ben değişim ve eylemsizlik arasında duruyor...bir tür "fink" atıyor senin yüzün borçka'da nefes nefese karagöl'e tırmanıyor; aniden kalabalık ağaçların ve tembel eğreti otlarının arasından beliren gölün astrolojik yüzeyi karşısında ağzı açık kalıyor...senin yüzün sivas'ta kafasını

bozkırın bizi aşan gökyüzüne gözlerini dikiyor; kaynağı belirsiz bir huzur kaplıyor içini; senin yüzün amsterdam'da hayatında ilk kez esrar içiyor; caffe shop'ın elleri kocaman, sarışın tezgahtarıyla hayali aşklar üleşiyor...senin yüzün kendi içinde değişiyor; değişim değişim içinde erirken başka bir değişime dönüşüyor..."ben", seni izliyorum...uzağımda ve yakınımda...dünyanın neredeyse jeolojik evriminin bir parçası olan seni...seni; aynı anda hem borçka'da hem sivas'da hem amsterdam'da ve dünyanın şu anda var olan her yerinde evrilirken izliyorum...kendini bir minerale, dünyanın dibinde sadece kendinin hissedebildiği bir hareketle büyüyen bir kristale dönüştürmendeki alçakgönüllüğü hayretle izliyorum...bana bakmanı izliyorum; beni de yanına almanı; beni de kendinle beraber dönüştürmeni...olmuyor...sonuçta senin yüzün, olmak istediklerimle olamadıklarım arasında duruyor..dünya değişiyor...

Hiç yorum yok: